Birkaç tanıdığımdan bazı eski Medrese katılımcılarının "ifşa" kampanyası başladığında üzüntüden adeta hastalandıklarını öğrendim. Daha sonra benzer şeyler duymaya devam ettim. Bunun sebebi linç organizatörlerinin sadece bana ve Medrese'ye değil, yolu Medrese'den geçmiş ve Medrese'nin atmosferinden yararlanmış ve yararlanmaya devam etmeyi düşünen bu insanlara da ağır bir şiddet uygulamış olmasıdır.
Aşağıda, biri dışında hepsi bu blogu yayınlamaya başladıktan sonra bana atılmış bazı direkt mesajlardan da bu durumu görmek mümkün.
Bu lincin uzun vadede hayırlara vesile olacağını düşünüyorum. Birinci hayırlı sonucu tiyatro ve dans camiasının önemli bir kısmındaki seviyesizliğin ve kötücüllüğün açığa çıkması olmuştur. Günümüzde tiyatrocu ve dansçıların azımsanamayacak bir kısmı kendi küçük hırslarını ve komplekslerini tatmin etmek için bu işi yaparlar. Bu olay vesilesiyle farkettiğim bir durum değil bu, eskiden de bunu bilir ve söylerdim. En iyi bildikleri örgütlenme biçimi cult örgütlenmesi ya da kötülük ortaklığı olmuştur. Bu tiyatrocu dansçı müsveddeleri ne insan ruhundan psikolojisinden haberdardırlar ne de herhangi bir vakanın dramaturjisini yapabilecek kadar kendilerini yetiştirmişlerdir, bu yüzden de yaptıkları oyunlar derinliksiz, çapsız oyunlardır. En iyileri, süslü imajlar ya da süslü cümlelerle kendilerini parlatmaktan başka bir şey yapmayı bilmezler. Değil doğru soruyu bulmak soru bile sormaktan acizdirler. Çünkü klişe yanıtlara sahip olmayı yeterli zannederler. Bu durumun bu olay vesilesiyle daha da alenileşmiş olması belki de bir sonraki kuşak için faydalı olacaktır.
Bu mesajları niçin yayınlıyorum? "Bakın beni de destekleyen veya anlayan birileri var." demek için değil elbette. Bunun bu saatte bir öneminin olmadığı sanırım açıktır. Bu mesajları, bu olayın nasıl bir linç olduğunun ve hala nasıl devam ettirildiğinin görülmesi için yayınlamaya karar verdim bunca zamandan sonra. Aşağıdaki mesajlardan da anlaşılacaktır ama, bu olayın buz gibi bir linç olduğunu düşünenlerin kamusal alanda tek bir söz paylaşamamış olmaları bile nasıl örgütlü bir linç girişimiyle karşı karşıya olduğumu gösteriyor. Üstelik aşağıdaki mesajları atanların bir kısmını şahsen tanımıyorum bile. En azından bana yazan bu insanlara en ufak bir sitemim olmadığını buradan tekrar ifade ediyorum. Mesajları için kendilerine minnettarım. Ancak bu, durumu değiştirmiyor, linç, linççi çetenin ve iftiracıların toz olmasına rağmen kapalı kapılar arkasında sinsice devam ediyor.
Yakın zamanda yaşadığım birkaç olaydan ikisini anlatarak durumu örneklemek istiyorum.
Medrese'de kapalı bir kamp çalışması yapmak isteyen bir "felsefe" grubunun organizatörü -bir üniversitede öğretim görevlisi- etkinliğin gerçekleşmesine çok kısa bir süre kala ve önceden söz vermiş olmasına rağmen herhangi bir ön ödeme yapmadan rezervasyonu iptal etti. Sebebi açıktı bana göre. Önceden bu "ifşa"dan haberi olmadan Medrese ile iletişime geçmişti ve son anda birileri onun 'kulağını çekince' de vazgeçmişti. Buraya kadar enteresan bir durum yok, belli bir tarihi tümüyle kapatıp başka grupların gelişini engellemiş ve ekonomik olarak can çekişen Medrese'ye bir darbe daha vurmuş olması dışında tabii. Ama asıl ilginç olan kısım şu: Söz konusu "felsefe" grubunu google'layınca ilk sırada bu grubun herkese açık mail grubu çıktı. Mailleşme organizatörün Medrese'de yapılacak buluşmanın haberini ve afişini paylaşmasıyla başlıyor. Hemen ardından bir tiyatrocunun tüm gruba atarlanmasıyla devam ediyor. Bu tiyatrocu aynen şu ifadeyi kullanıyor "Biz bütün tiyatrocular Medrese'ye gitmeme kararı aldık ifşadan ve Medrese'den ayrılanların açıklamasından sonra. Nasıl olur da siz Medrese'yle iş yaparsınız?"
Bu ahmakça ama tehlikeli ifadelerde şaşırtıcı hiçbir yan yok elbette. Kendisi tam bir "tiyatrocu" prototipi çünkü. Sonrasında, son derece aklı başında, etiği, hukuğu hatırlatan birkaç mail yazılıyor. Bir kadın "Ayşe"nin blogunu okuduğunu ortada bir taciz falan göremediğini ifade ediyor; başka biri de benim blogumu okuduğunu, psikanaliz çalışan biri olduğunu ama yorum yapmaya çekindiğini ifade ediyor. Tüm bunlara rağmen bu linç heveslisi tiyatrocu bu koca felsefe grubunu "hizaya" getirebiliyor. Gerçekten ilginç.
Seçkin insanlardan oluşan bu mail grubundan görünen manzara gerçekten iç karartıcı. Kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum ama batılı bir sosyal bilimcinin "Twitter ve sosyal medya modern çağın engizisyonudur." tespitinin ağırlığı sosyal medya linçlerine mesafe alınmazsa daha çok hissedilecek sanırım.
Ayrıca organizatöre yolladığım aşağıdaki maili, gruba yollamadığını, benden giden bu mesajı gizlemeye çalıştığını öğrendim. Fizik yasası gibidir. Linççiler korkaktırlar ve düşünsel bir tartışmaya tahammül edemezler. Sadece kendilerini ait hissettikleri kalabalık içinden bağırmayı becerebilirler. Kalabalık dağılmışsa da dedikodu yoluyla gizlice konuşurlar.
İkinci olay daha da ilginç. 2022 kışında Medrese'ye sinema sektöründen bir kadın, ortak bir arkadaşımızla birlikte üç günlüğüne ziyarete geldi. Kendisi "SusmaBitsin" platformunun kurucularından biriymiş dediğine göre. Birkaç yıl öncesine dayanan kısa bir tanışıklığımız vardı. Ziyaretinin ilk günü ortak arkadaşımızla birlikte Medrese'de sohbet ederken arkadaşım bana "Nasıl gidiyor diye sordu?" Ben de rahat bir tonlamayla ve gülümseyerek "böyle gidersek üç aya maaşları ödeyemez duruma düşeceğiz." dedim. Bunun üzerine ziyaretimize gelen sinemacı "Medrese'ye destek olmak gerek ben de yazın bir atölye vereyim" dedi. Hayli şaşırarak "Emin misin?" diye sordum. O da "Tabii ki." dedi. Konuşmaya sonradan dahil olan İlke, teklifi duyunca aynı soruyu sordu: "Emin misin?" İlke'yi de aynı şekilde yanıtlayınca, hatta heykeltraş erkek arkadaşının da atölye verebileceğini söyleyip organize etmem için telefon numarasını verince ben de emin olmak için "Yaşadıklarımızdan yani "ifşa"dan haberin var mı?" diye sorma gereği duydum. "Haberim oldu ama yakından takip etmedim. Anlatmak istersen dinlemek isterim." dedi. Ben de bu blogda yazdıklarımı ve yazmadığım bazı detayları özetleyerek anlatttım.
İstanbul'a döndükten sonra kendisinden kamp detayları için haber beklemeye başladım. Epey bir süre haber alamayınca"yapmaktan vazgeçtiysen seni anlarım" diyerek atölye yapmayacağından emin olmak için mesaj attım. Tahminim İstanbul'a döndükten sonra bu fikrini açtığı çevresinin onu vazgeçirmiş olduğuydu. "Evet vazgeçtim. Eğer istersen neden vazgeçtiğimi anlatmak isterim." mesajıyla yanıtladı.
Telefonda konuşunca olayın tahmin ettiğim şekilde gerçekleştiğini anlamış oldum. Sektörde belli bir ağırlığı olan biri kendisinden istenmediği, hatta emin misin diye defalarca sorulduğu halde verdiği kararı yutmak zorunda kalmış, bizi de durup dururken garip bir pozisyona sokmuştu. Neden yapmaktan vazgeçtiğini açıklamaya çalıştığı telefon konuşmasının onun adına utanç verici olduğunu tahmin ediyorum. Bu utancı, üç gün boyunca hoşsohbet ettiği birine yapay bir şekilde takınmaya çalıştığı sinirli bir tonda "ders vererek" bastırmaya çalıştı konuşmanın ilk bölümünde: SusmaBitsin platformu benimle ancak kısa bir beyan verirsem iletişime geçebilirmiş. Blogla olmazmış bu işler. Çok uzunmuş ve kibirli bir tavırmış taciz suçlamasına bu kadar uzun yanıt vermek. Bu söylediklerini neresinden tutacağımı bilemedim ama yine de konuşma girişimimi öfkeyle püskürttüğü için konuşma boyunca susmak zorunda kaldım. Benimle konuşmuyor kendi utancını ve tutarsızlığını bastırmaya çalışıyordu. Atölye vermesini kendisinden ben rica etseydim söylediklerini duymayı hak etmiş olurdum belki. Ama ben ne kendisinden böyle bir şey istedim ne de SusmaBitsin platformunun benimle ilişki kurmasını istedim. Saf tuttukları "dava"larının arkasında durmalarını duramayacaklarsa da bir erkek dedikodusundan ibaret açıklamalarını geri çekmelerini istedim sadece.
Belki de kendileriyle ilişki kurmak istediğim sanısına platform üyelerinden birine attığım şu mesaj neden olmuştur:
Çok eskiden tanıdığım bu kişinin platformun aktif üyelerinden birisi olduğunu tesadüfen platformun toplu fotoğraflarında görünce öğrenmiştim. Ancak ismini tam olarak hatırlayamamıştım. "İfşa"dan ve hukuksuz ve rezil açıklamalarından aylar sonra kendisi beni Academia'dan takip etmeye başlayınca karakteristik ve az bulunan ismini de hatırlamış oldum. İnstagram hesabını bulup yukarıdaki mesajı attım. Cevap vermedi. Ben de üstelemedim. Konuşmayı kabul etseydi ona da SusmaBitsin platformuna sosyal medyadan herkesin göreceği şekilde birkaç kez sorduğum soruyu sorup cevap isteyecektim: "Davanıza neden sahip çıkmayıp ölü taklidi yapıyorsunuz? Beni geçtim, İlke'nin ve küçük çocuklarımın haklarını böye pervasızca çiğnemiş olmayı içinize nasıl sindiriyorsunuz?"
Bir de kendilerinin nasıl bir kibir abidesi olduklarını göremeden beni kibirli bulmaları da son derece tipik. Kim olduklarını zannediyorlar da açıklama öyle olmaz şöyle olur diyebiliyorlar? Onların istediği gibi açıklama yapınca benimle iletişim kurabilirlermiş(!) Bu sinemacı aracılığıyla duyduğum bu hallerini şimdi düşününce sadece gülme hissi geliyor. O zaman öfke duymuştum.
Sinemacı, telefon konuşmasının son kısmında birkaç kez özür diledi biz kendisini uyarmamıza rağmen kendisinin kamp yapmayı teklif edip sonrasında bu sözünün arkasında duramadığı için. Telefonu da "görüşürüz" diyerek kapattı.
Bana öyle geliyor ki kendi vicdani kanaatiyle mensup olduğu çevre (SusmaBitsin vs.) arasında kaldı. Bu çevre bir tür cult olduğundan cult üyeleri nasıl davranırsa öyle davranmak zorunda kaldı: Cult'ın kararı bir cult üyesi için vicdandan, hukuktan, akıldan kısaca evrensel tüm değerlerden her zaman daha üstündür.
**********
********
********
********
********
********
********
********
********
********
********
********
********
********
********
Yorumlar
Yorum Gönder